Başpare kelimesine sözlük anlamı olarak baktığımızda "baş parçası" anlamına gelmektedir. Neylerin üflenen kısmındaki parçaya verilen isimdir.[*1] Cafer Açın'ın Ney Yapım Sanatı ve Sanatkarları eserinde başpare maddesini şu şeklide açıkladığını görmekteyiz:
"Ney'in üflenen kısmına boynuzdan yapılmış bir ağızlık takılır ve buna başpare adı verilir. Seslerin sağlam ve temiz çıkmasını bu kısım sağlar."[*2]
Bir diğer kaynakta ise başpare, şu şekilde tanımlanmaktadır: "Başpare: Ney'in kamışının baş tarafına fildişi, abanoz yahut kemikten yapılarak takılan parçaya verilen addır."[*3]
Başpare Yapım Aşamaları
Manda Boynuzu
Manda Boynuzu Kesimi
Manda Boynuzu Kesilmiş Hali
Boynuzu Ölçülendirme
Başpareyi Tornalarken
Başpare Zımpara Yapılırken
Başpareye Hazne Yapılırken
Başpareye Cila Yapılırken
Başparenin Bitmiş Hali
Başpare Yapımında Kullanılan Malzemeler Nelerdir?
Başparenin tarihi sürecinde izlediğimiz kadarıyla yapımında kullanılan en önemli malzeme “boynuz”dur. Özellikle başpare yapımında manda boynuzu gibi yapısı sıkı ve sert boynuzlar tercih edilmiştir. Bunun dışında boynuz türevi diş (fildişi) ve gergedan boynuzu gibi hayvansal malzemeler de başpare imalatında kullanılmaktadır.
Bunların dışında başpare üretimi için ağaç malzemeler de kullanılmaktadır. Genellikle yapısı sert ve dokuları sıkı olan ağaçlar tercih edilmektedir. Örnek verecek olursak: Şimşir, abanoz, pelesenk vb.
Şimdiye kadar saydığımız malzemeler dışında pek çok farklı malzeme başpare yapımında kullanılmıştır. Bunlara da örnek verecek olursak: Kimyasal içerikli malzemeler, uçak camı vb.
Bir de alpakadan (metal alaşımlı bir malzeme) yapılmış, Neyzen Tevfik’in kullandığı sanılan bir başpare bulunmaktadır.
Manda boynuzunun organik yapısı, bakteri barındırmaması, nem ve ısıyla imtizaç olması, yapısı icabı titreşime olan duyarlılığı ve en önemlisi neyzenin dudak temasındaki verdiği hissiyat göz önünde tutulduğunda, manda boynuzu, başpare yapımında en ön planda yer almaktadır.
Son yıllarda ülkemizde manda boynuzu gibi özellikle kullanılması gereken malzemelerin çok azalmış olması ve temininin zorluğundan yola çıkılarak, tarafımızca düşünüp tasarlanmış çift parçalı (kakmalı) başparelerle bu yolda önemli bir mesafe kat etmiş bulunuyoruz. Esasında bu tasarım, işlevselliği açısından başparenin özelliğini ve formunu bozmadan tasarruflu, görsel açıdan zengin, tını açısından çeşitlilik arz eden bir sonuca ulaşılmıştır. Tasarıma çeşitlilik açısından katkıda bulunarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu çalışmalarımızda da boynuz ve kıymetli ağaçları kullanmaktayız. Yukarıda belirttiğimiz gibi, işlevsellik açısından başparenin dudağa değen ağız kısmı ve havanın geçtiği bölüm tamamen manda boynuzundan olmaktadır. Kullanılan diğer ağaç malzemeler ise başparenin kalak kısmını oluşturmaktadır. Dolayısıyla, işleyiş açısından bakıldığında çift parçalı yaptığımız başpareler tamamen tek parçalı manda boynuzundan yapılan başpareler gibidir.
Sonuç olarak, bütün bu malzemelerin içinde en çok tercih edileni manda boynuzu olmuştur. Tarihi gerçekler de bize bunu göstermektedir. İşte az önce saydığımız sebeplerden dolayı, yüzyıllardan beri gelen geleneği yaşatmak adına, manda boynuzunu başpare yapımında tercih etmeyi bir görev sayıyoruz.
Ney Üflerken Niçin Başpare Kulanılmaktadır?
Bilindiği üzere pek çok kültürde ney ve benzeri nefesli sazlar üflenmektedir. Özellikle Arap Müziği’nde neyin yapısına çok benzeyen, aynı kamıştan yapılmış nefesli sazlar bulunmaktadır. Bunlar genellikle başparesiz üflenmekte olup, bugün bizim müziğimizde de neyi başparesiz olarak kullanan bazı icracılar bulunmaktadır.
Başpare kullanımı aslen tartışmalı bir konu olup, tarihten gelen inkar edilemeyecek bir gerçekliğe sahiptir. Başpare kullanımının birkaç önemli unsuru olduğunu görüyoruz:
Neyden iyi bir tını ve ses elde etmeye yarayan bir parçadır.
Ney, hüda-i nabit bir sazdır. En büyük özelliği, bugüne kadar yapılmış olan neylerin hiç birinin birbirine benzememesidir. Bundan sonra yapılacak olan neyler de hiçbir şekilde birbirine benzemeyecektir. Adeta vahdet-i vücud felsefesi gibi, birbirine benzememezlik hali, doğal olarak neyin çap ve kuturunda farklılıklara neden olmaktadır. İşte başparenin en önemli özelliği, çeşitli çap ve kuturdaki kamışların, üflenmesi gereken kısmını tek bir ölçüye sabitlemesidir. Bu, neyzenin değişik akort ve ebatlardaki neyleri üflemesi durumunda karşılaşacağı dudak pozisyonu farklılığını ortadan kaldırmaktadır.
Başparenin ne zaman kullanılmaya başladığı tarihsel süreç içerisinde net olarak bilinmemektedir. Minyatürler vb. kaynaklar bize bu konu hakkında kesin bir bilgi verememektedir.
Elimizde olan eski neylerin büyük bir kısmı, mansur, şah ve davut gibi çaplı ve büyük neylerdir. Bu da kanımızca başpare kullanımını zorunlu kılmıştır. Eskiden gelen bilgilere göre akortlar şah ve mansur oktavları olduğu için, bu akorttaki neyler çokça kullanılmıştır. Nısfiyeci İhsan Efendi ile başlayan nısfiye kayıtları ise ancak 19. yüzyıla tekabül etmektedir. Ney, tarihi süreci içerisinde tekkeden çıkmamış olup, bugünkü ney icrası anlayışı yaklaşık 100 seneden fazla değildir.
Diğer bir husus da, başparenin seyyar bir parça olmasıdır. Bu hal, gerektiğinde küçük akort değişiklikleri yapılabilmesine imkân tanımaktadır. Bu, daha çok, neyi pestleştirme imkânıdır.
Başparesiz üflenen ney, maruz kaldığı nemden dolayı, bir müddet sonra özelliğini bir miktar yitirmekte olup, dudağa olan hassasiyeti de bozulmaktadır. Başparenin bir vazifesi de bu durumu ortadan kaldırmaktır.
Başpare, sazın görünümünü tamamlayan estetik bir unsurdur.
Başparenin Teknik Yapısı
Kanaatimizce, günümüzde başpareye getirilmeye çalışılan standart, fazlaca gerçeklik taşımamakta, daha çok, hızlı üretim ve ticari başarı kaygısıyla öne çıkmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz üzere, neylerin birbirine benzememek keyfiyetini, başparelerde de uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yüzden, çeşitli kaynaklarda verilen ölçü bilgileri tam anlamıyla bir değer taşımamaktadır. Çünkü, ney olacak kamışların üzerine takılacak başpareler farklı özellikler taşımalı ve kamışların genel görünümüne de uygun olmalıdır.
Her neyzenin dudak yapısı, üfleme açısı ve başpareye dudak koyuşu farklılıklar arz etmektedir. Dolayısıyla başpare yapılırken, neyzenin arzu ve isteklerini göz önünde bulundurmak gerekir. Bu durum, tabii olarak, başparenin dış ve iç yapısında farklılıklar getirmektedir. Örneğin, dış kalak eğimleri(yatık, dik, bombeli vb.), ağız üfleme çapı ve şekli(dik, memeli, keskin, küt vb.) ve iç yapıda hazne tipi(tam hazne, yarım hazne ve haznesiz) neyzenden neyzene farklılık gösterir. Bir de, ayak meselesi var. Ayak mesafesi neyzenin isteğine uygun şekilde ayarlanmalıdır. Neyzen, ayaksız başpare kullanmayı da tercih edebilir. Bezer şekilde, kalak çapı da önem arz etmektedir. Bu açıklamalardan yola çıkarak, başpare ölçüleri konusunda bir şema vermeyi uygun bulmuyoruz. Çünkü 20 mm çapında bir kamışla, 30 mm çapında bir kamışta kullanılan başpare aynı olmamalıdır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: İyi bir başpare öncelikle iyi bir gözlem sonucu ortaya çıkar. Bu görüşlerimiz ışığında hocamız Niyazi Sayın'dan aldığımız görgüyü, tekniği ve bilgiyi başparelerimize uygulamaya çalışıyoruz. Yeni başlayan neyzen adaylarına da tavsiyemiz, yukarıda açıkladığımız hususlar doğrultusunda hareket etmeleridir.
Geçmişten Günümüze Başpare Yapımcıları
Kayıtlı tarihimizde, başpare yapımcıları hakkında maalesef fazlaca bilgi bulunmamaktadır. Yalnız, değerli Neyzen büyüğümüz Sencer Derya'dan hocam Salih Bilgin'ın aktardığına göre, 19. yüzyılda Enderun'da bulunmuş saray neyzenlerinin başparecisi Şeker Usta'dan söz edilmektedir. Bunun dışında, Hocamın ilk başparelerini yaptırdığı Kıztaşılı Bektaşi Dedesi Yaşar Baba, Kapalıçarşı Bedesten'de Bülent Dölen Usta, Hocamız Kutb-i Nay Niyazi Sayın, Neyzen ve Ney Yapımcısı Mahmut Uğurlu Akdoğan, Luthiye Fehmi Kılınçer, Selahattin Gürzel, Ney Yapımcısı Ferit Yavuz ve Eymen Gürtan, tarihten günümüze gelen başpare yapımcıları içerisinde isimlerini tespit edebildiklerimizdir.
Günümüzde pek çok ney yapımcısı, başpare yapımı ile de uğraşmaktadır. Muhakkak ki tarihi süreci en çok bilinen saz olan ney ve başpare, pek çok kişi tarafından yapılmıştır. Ne yazık ki pek çoğunun ismini bilememekteyiz. Genellikle bu işe profesyonel amaçlı yanaşılmadığı için, münferit pek çok usta tarih içinde kaybolmuştur. Hepsini saygı ve rahmetle anıyoruz.
Sonuç
Klasik Türk Musikisi'nin ve Tasavvuf Musikimiz'in yegâne nefesli sazı olan Nây-ı Şerif, her zaman, layık olduğu yerde tutulmayı hak etmiştir. Yüzyılları bulan tarihi seyri içinde günümüze kadar ulaşmış bu kıymetli değere, bütün gönlümüzce sahip olmalıyız. Dünya üzerinde, felsefesi bulunan iki sazdan birisi olan Nây-ı Şerif'in geleneksel yapısını bozmamayı, elimizden geldiği kadar, orijinalitesine sadık kalmayı kendimize şiar edindik. Bu saza gönül vermiş herkesin aynı hassasiyeti göstermesini cân-ı gönülden diliyoruz. Ben de, değerli hocam Salih Bilgin'in bana göstermiş olduğu anlayış, ilgi ve alakaya istinaden, bana öğrettiği bilgi doğrultusunda çalışmalarımı devam ettirmeyi ve kendisine teşekkürü bir borç bilirim.
[1] Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara, s:90
[2] Açın, Cafer, Ney Yapım Sanatı ve Sanatçıları, İstanbul, 2006, s:27
[3] Akalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1983, c:I, s: 169